¦ ¦

¦


¦


¦


¦


¦


¦

¦

¦ ¦¦

¦

¦ ¦ ¦ ¦



¦


¦ ¦ ¦

¦ ¦

¦
 
Beni Güldürme Hayat,Ben Seni Yeteri Kadar Güldürdüm çünkü...

bigoo.ws - Text Note Generators
 
  Bir Şeylere Kızmak..Ama Niye..?
  SEN?
  Ben Bir Öğretmenim
  Top 10 Resimlerim
  Şimdiye Kadar Neyi Çözemedik ?
  Ziyaretçi Defteri
  Hayattaki En Sıradan Şeyler..
  Atatürk'ün Öğretmenlere Hitabı
  Ruhumdaki Şarkılar
  Çocuklara Yabancı Dil Öğretimi
  En Çok Satılan Kitaplar
  Hıncal ULUÇ - Bir Aşk Hikayesi
  Düş ve Gerçek
  İncinen Gurur (Şiir)
  Operanın Doğuşu
  Hoyrat Dalgalar
  İçimdeki KAFKA...
  Yaratıcılık ve Zeka Üzerine
  İdeal Bir Öğretmen Nasıl Olmalıdır?
  Foto Galeri(Hırsın Gözleri)
  Koro Yıllarım..Arzu Akyüz(1989-2001) youtube'ta izle...
  İki Güvercin
  Zodyak Burçları...Burcunuza Bakın ;)
  Radyo Dinle
  Chat..Sende Katıl ;)
  Vizyondaki Filmler
  İllere Göre Hava Durumları
  Tüm Gazeteler..Okuyun..
  Oyun Oyna..Bedava Oyunlar
  Rüya Tabirleri
  Yararlı Linkler
  Her Dilde Sözlük
  Youtube Benim Seçtiklerim...
  Youtube..Art On İce
  Üye Ol
  Sayaç
  Komik Bir Fıkra..Okuyun..Hele Erkekler!!:)
  Evgeni Plushenko Kimdir?
  Müzik HABERLERİ
  Ben Yine Aynı Benim
  Arzu Akyüz Kimdir?
  Yalnız Bir Opera(Murathan MUNGAN)
  Bilgi YARIŞMASI
  FRANZ KAFKA
  KARDEŞİM'E MEKTUP
  Dünya TELEVİZYONLARI
  Koray Çelebi ( Hayata Dair )

htmlkodcenneti Glitter kodlar
ProfileWizard.net - Free Myspace Stuff
Myspace Layouts
Yaratıcılık ve Zeka Üzerine

Yaratıcılık ve Zekâ

Hep şu sorular sorulmuş ya da sorulmaktadır: Yaratıcılığın zekâ ile özellikle ilişkisi nedir? Kişi zekâya sahip olmadan yaratıcı olabilir mi? Kişi, yaratıcılıkla hiç ilgisi olmayan yüksek bir zekâ seviyesi gösterebilir mi? Daha da önemlisi, yaratıcılık ve zekâ, birisi olmadan değerlendirilebilir mi? Kişi yeni bir bilgiyle karşılaştığında, bu bilgi zeki bir şekilde mi yoksa yaratıcı bir şekilde mi alınır ve çözümlenir?

Zekâ ile yaratıcılık, hele sanatsal yaratma söz konusu olduğunda, hep ayrı davranışlar olarak düşünülmüştür. “Bir kişinin yüksek zekâsı yoksa bile, özel yeteneği var” cümlesi, sözel ya da sayısal olmayan zihin karakteristiklerinin, zekâdan daha aşağıda “yetenek” olarak tanımlandığını göstermektedir (KIRIŞOĞLU, 1991).

Psikologların bir kısmı zekâyı “soyut düşünme, olaylar arasında ilişkiler kurabilme, kendi kendini tenkit edebilme” yetkinliği olarak tanımlamıştır. Başka bir kısmı zekâyı “çevreye ve yeni durumlara intibak edebilme” kabiliyeti olarak değerlendirmiştir. Daha başkaları ise zekâyı “öğrenme kabiliyeti” olarak tanımlar (ATALAYER, 1994).

Bilim adamlarının bazıları da, uzmanlık alanlarına göre, zekânın belli bir yönüne ağırlık veren tanımlar yapmışlardır. Örneğin, biyologlar zekâyı ”çevreye uyum yeteneği” olarak görürlerken, eğitimciler “öğrenme”, psikologlar “ilişkileri anlama”, bilgisayar bilimcileri “bilgiyi işleme” yeteneği olarak görmektedirler.

Zekânın biyolojik temelli olduğu ve özellikle erken yaşlarda karşılaşılan zihinsel uyarımlar gibi çevresel faktörlerin etkisiyle bu kapasitenin ne kadarına ulaşılabileceğinin belirlendiği genel olarak kabul edilmekte, ancak aradaki etkileşim mekanizmaları henüz tümüyle anlaşılamamaktadır (DAĞ, 1995).

Yaratıcılık kavramının zekâyla ilişkisi olduğunu ileri süren bir çok psikolog vardır. Genellikle yüksek zekâ bölümü (ZB) olanlardan yaratıcı davranış beklenir de, düşük olanlarda ise böyle bir yeteneğin olabileceği düşünülmez. Hiç şüphe yok ki, bir zekâ testinin ölçütü ZB ile bazı yaratıcı beceriler arasında kayda değer bağlantılar bulunmakta ama, bu bağlantı tam olarak bilinememektedir. Yavuz’un (1996) naklettiği gibi, bu bağlantıların olduğunu gösteren kaynaklar, Terman ve arkadaşlarının (Terman ve Cox, 1926) araştırmalarında görülürse de, kesin bir sonuca varılamamıştır. Uzunçarşılı (1994)'ya göre de, ölçülen ZB, 120'nin üstüne çıktığında, yaratıcılık için bir ayrıcalık getirmemektedir.

Yaratıcılıkla zekâ arasındaki ilişkinin önemi, bu geçmiş yarım yüzyıl boyunca, çeşitli açılardan psikologların (Catell, 1963; Coler, 1963; Guilford, 1950, 1959, 1968, 1981; MacKinnon, 1962; Roe, 1951, 1963; Terman, 1954, 1955; Torrance, 1960, 1967) dikkatini çekmiştir. Genetikten mühendisliğe, diğer çeşitli bilim dallarında çalışan bilim adamları da zekânın, yaratıcı keşiflere ve icatlara olan yardımını; Aristo ve Plato’dan , Immanuel Kant’a, Brand Blanshard ve Jacques Maritain’e kadar filozoflar, yaratıcılığın orjinini ve rasyonel düşünce ile olan ilişkisini düşünmüşlerdir (HAENSLY ve REYNOLDS, 1989).

Yaratıcılıkla zekâ arasında belli bir ilişkinin varlığını aramak amacıyla yapılan araştırmalar sonucunda, doğrudan ve kesin bağıntılara varılamamıştır. Bu araştırmalarda görülmüştür ki, sınavlarda başarılı ve zekâ testlerinde de yüksek seviyede zeki çıkan bazı öğrenciler, çeşitli alanlarda özgün, yeni düşünceler ortaya koyamamışlardır (SAN, 1985). Farklı yaratıcılık seviyelerinde olan çocukların kişilikleriyle ve okul başarılarıyla ilgili bulgular, çocukların ZB’leri arasında farklar bulunabileceğini, fakat yaratıcılığın bunlardan anlaşılamayacağını, bu yeteneğin, çok üstün yaratıcılıkla “bir miktar yaratıcı olmak” arasındaki farkın, açıkça görülen bazı özelliklerle anlaşılabileceğini ortaya koyuyorlar (JERSILD, 1972).

Guilford’un, bilimsel yaratıcılık alanında yoğunlaştırdığı çalışmaları doğrultusunda, yaratıcılığın zekânın genel durumu içinde yer aldığını söyler. Ona göre bilişsel düşünme, bellek, ıraksak düşünme, yakınsak düşünme ve eleştirel düşünme gibi beş zihinsel işlemin yer aldığı bu durum içinde, ıraksak düşünme faktörü, yaratıcılığa en yakın olandır (KIRIŞOĞLU, 1991).

Iraksak düşünme, olası çözümler hatırlama ya da yeni çözümler üretmedir; kişinin düşünceleri bir çok farklı yol boyunca “ıraksar” (genişleyerek yayılır). Yakınsak düşünme ise, ihtimalleri daraltmak ve en uygun çözüme “yakınsamak” için bilgi ve mantık kurallarını uygulamak olarak tanımlanmıştır (ATKINSON vd.,1995). Iraksak düşünme, yakınsak düşünmeye göre daha esnektir; yalnız eldeki bilgilerle yetinmeyen bir düşünme yöntemidir; daha zengin fikirler akımına açıktır ve dolayısıyla yeni çözümlere ve yaratıcılığa daha yatkındır (JERSILD, 1972).

Araştırmacılar, yüksek seviyede zekânın, yüksek seviyede yaratıcılığı garanti etmediğini, yaratıcılıkla zekâ arasında çok yüksek bir korelasyon olmadığını, daha zeki bir kişinin daha yaratıcı kişi anlamına gelmediğini belirtmektedirler. Guilford’a göre “zekâ, yaratıcılıkta hiçbir zaman tek başına belirleyici bir değişken olmadı. Faktör analizi ile çok boyutluluğu ortaya konulan zekâ, tek başına yaratıcılığı açıklayamadı. Üstelik zekânın bir alt bileşeni olarak ortaya çıkabilen bir değişken, yaratıcılığın da bir alt bileşeni olarak karşımıza çıkabilirdi” (SUNGUR, 1997). Yaratıcı potansiyellerin gerçekleşmesi için, genellikle, hiç olmazsa ortalamanın biraz üstünde bir zekâ seviyesi gerekli olmaktadır. Fakat bu kritik seviyenin üstünde, zekâ ile gerçek yaratıcılık arasındaki ilişki yaklaşık olarak sıfırdır (ARIK, 1990).

Wallach ve Kagan (1965), zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden elde edilen sonuçlarla zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır (ÜLGEN ve FİDAN, 1989):

  • Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,

  • Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

  • Zekâ düzeyi yüksek, fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

  • Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar.

Bu araştırma sonuçları da göstermektedir ki, zekâ ve yaratıcılık arasında doğrudan bir bağlantıdan söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Bir çocuk, zekâ düzeyi düşük olsa bile yüksek derecede yaratıcı; veya bunun tersi olarak, zekâ düzeyi yüksek olduğu halde yaratıcılık düzeyi bakımından düşük seviyede bir düzeyde olabilmektedir. Ne var ki, elde edilen bu veriler, tüm çocuklar için aynı sonuçları vereceğini söylemek için yeterli değildir. Aile ortamı, sosyo-kültürel çevre, eğitim, kalıtım vb. gibi çeşitli faktörlerin, özellikle küçük çocuklar üzerinde yaptığı etkiler, onların değişik özellikler ortaya koymalarını sağlayabilmektedir. Ayrıca, bütün bunların yanı sıra, yaratıcılığı tanımlama biçimi, bu tanımlamaya yönelik olarak hazırlanmış olan ölçme araçları ile zekâ testlerinin ölçmedeki yetersizliği yönündeki tartışmalar, zekâ ile yaratıcılık arasındaki bağıntıyı belirleme konusunda çok net cevaplar ortaya koymayı engellemektedir.

Diğer taraftan, yaratıcılığın değişik alanlarda değişik boyutlarının olduğu dikkate alındığında, inceleme ve araştırmaların yapıldığı alana göre farklı sonuçlar elde edilebileceği de göz ardı edilmemelidir. Sözgelimi, teknik alanda yaratıcı davranışlar gösterdiği halde sanatsal yaratıcılığı olmayan bir çocukla, sanat alanında yaratıcı davranışlar gösterdiği halde teknik alanda yaratıcılığı olmayan bir çocuğun, aynı özellikleri göstermesi düşünülemez.

Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmaların ışığında denilebilir ki, zekâ ve yaratıcılığın, farklı alanlarda farklı işleyiş biçimleri, farklı yaklaşımları, farklı değerlendirmeleri ve sonuçları vardır; her ne kadar belirli bir seviyede zekâ gerekli ise de, zekâ ile yaratıcılık arasında doğrudan bir bağıntı yoktur. Kaldı ki, son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda, tek bir zekâdan bahsedilemeyeceği; başarılı olmanın yüzlerce, binlerce yolunun bulunduğu ve hedefe ulaşmaya yardımcı olacak bir sürü değişik yeteneğin var olduğu ileri sürülmektedir. Bu bilim adamlarından biri, psikolog Howard Gardner'dır.

Goleman'ın (1999: 54) belirttiğine göre Gardner, 1983 tarihli Frames of Mind (Zihnin Çerçeveleri) adlı eserinde, hayatta başarılı olmak için tek tip bir zekânın şart olmadığını, yedi temel çeşitlemesi olan geniş bir yetenekler yelpazesi bulunduğunu ileri sürmektedir. Gardner'ın listesi, sözel ve matematiksel-mantıksal yatkınlık olmak üzere iki standart akademik zekâ türünün yanı sıra, ressam ve mimarlarda bulunan uzamsal kavrama kapasitesini; fiziksel akıcılık ve zarafette kendini gösteren kinestetik dehayı ve müzikal yetenekleri de kapsıyor. Ayrıca, yine kendi deyimiyle "kişisel zekâlar" başlığı altında topladığı kişiler arası ilişki yetenekleri ve psişik yetenekler, Gardner'ın listesini tamamlayan diğer zekâ türleridir.

Gardner'a göre IQ, tek ve değişmez bir belirleyicidir. IQ testlerinin, asıl beceri ve yetenekleri ölçmekten yoksun olduğunu belirten Gardner, "bu testlere göre insanlar ya zekidir ya da değildir, o şekilde doğmuşlardır, bunu değiştirmek için yapılacak pek fazla bir şey yoktur ve testler de size zeki kişiler arasında olup olmadığınızı söyler" diyerek, hem IQ tarzı bir düşünme biçimine hem de IQ testlerine karşı çıkmaktadır.
 

KAYNAKLAR
GOLEMAN, Daniel, Duygusal Zekâ, 11. Basım, Çev: Banu Seçkin Yüksel, Varlık Yayınları, İstanbul 1999.
HAENSLEY, A. Patrica, and Cecil R. Reynolds, Creativity and Intelligence, Handbook of Creativity, Plenum Press, New York   and Londan, 1989, ss. 111-145.
JERSİLD, Arthur T., Çocuk Psikolojisi, Cilt III, Çev.: Gülseren Günçe, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, No: 27, Ankara, 1972.
KIRIŞOĞLU, Olcay, Sanatta Eğitim (Görmek, Anlamak, Yaratmak), Eğitim Kitabevi, Ankara, 1991.
ROUQUETTE, Michel-Louis, Yaratıcılık, İkinci Basım, Çev: Işın Gürbüz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994.
SAN, İnci, Sanat ve Eğitim, İkinci Basım, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No:151, Ankara, 1985.
SAN, İnci, Sanatsal Yaratma ve Çocukta Yaratıcılık, T. İş Bankası Kültür Yayınları: 17, Ankara, 1977.
SUNGUR, Nuray, Yaratıcı Düşünce, İkinci Baskı, Evrim Yayınevi, Yönetim Dizisi: 6, İstanbul, 1997.
ÜLGEN, Gülten ve Emel Fidan, Çocuk Gelişimi, Beşinci Baskı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları 57, İstanbul, 1989.
YAVUZ (Yavuzer), Halide, S., Yaratıcılık, 3. Basım, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1996.


ein Bild



Create Shock Text

 
  ZAMANIN ÇABUK GEÇTİĞİNİ SAKIN UNUTMA..VE ERTELEME..
 

 

 
ANA SAYFAN YAP  
 

FREE service provided by MusicWebTown.com
 
 
 
myspace codes
Click here for Myspace glitter graphics and Myspace layouts
 

http://www.arzuakyuz.tr.gg

 
   



Create Shock Text

 
  Yüreğimi sıkıştıran bu kesif hüzün, belki de terketmişlere özgü gizli bir terkedilme duygusudur.



Özledim seni...

Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...

Beynimi uyuşturu­yor özlemin...

Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlı­yorum.

Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime sapla­nan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.

Sabahlara seni ok­şayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, hırlaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, se­vimli ha­şarılığını, çocuksu küskünlüğünü...

Nasıl da serttin başkalarına karşı be­ni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...

Hasta olduğunda, o korkunç kriz ge­celerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...

"Atlattı" müjdesini kutlarken yor­gun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi:

"Yaşayamaz artık bu evde... yüksek binalar ve be­ton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."

Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...

Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unut­mandan geçtiğini bilmek...

Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" de­mek...

"Beni ne kadar ça­buk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sa­na ne zor...

Sesimi, kokumu çe­kip alıvermek beynin­den, sesin, kokun hâlâ beynimdeyken...

... seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakma­nı istemek senden...

... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...

... ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlik­te güneşlendiğimiz on­ca yazı, yanyana titreş­tiğimiz onca kışı, pay­laştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, ar­kandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...

... ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...

... yokluğunu beklemek, ne zor...



* * *



Bunları düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engel­leri aşıp terkedilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları. yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...

Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.

Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terkedilme korkusunu da yüre­ğimin derinlerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve

"Geri dön bebeğim" demek istiyorum:

"Geri dön... kulüben seni bekliyor..."(C.Dündar)
 
Bugün 19 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!
web tracker Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol