ögertmenlerin uygulaması gereken davranıslar
ideal bir hoca nasıl olmalıdır
İdeal bir öğretmen nasıl olmalıdır?
Okuma Parçası
İDEAL ÖĞRETMEN
İdeal öğretmen gerçekte var olmayan fakat her öğretmenin içinde ulaşılacak model olarak yaşayan ve onu kendisine çeken, benzetmeye çalışan bir idealdir. Böyle ideal bir model güzel ve iyi bir olgudur. Zira o gerçekte var olan öğretmeni her sabah erkenden uyandırır, ona okulunu, öğrencilerini, derslerini düşündürür, yapması gereken şeyleri dikte eder. Mevcudiyetinin farkında olmasa bile her öğretmenin içinde böyle bir öğretmen vardır. Çok ciddidir, gevşekliği asla hoş görmez. Onun gerçek öğretmenden istediği ilk şey, "vazife duygusu"dur. Bu duyguya sahip olmayan bir kimsenin iyi bir öğretmen olmasına imkan yoktur.
Vazife duygusunun en basit şekli vaktinde ve saatinde dersine girmek, vaktinde ve saatinde sınıfı terk etmektir. Zaman bir "disiplin" ve "ölçü" dür. Disiplin ve ölçü insana şekil verir. Şekilsiz şey "biçimsiz"dir. Ve bu kelime iyi bir mana taşımaz. Biçim, çeki düzen, üslup demektir. Çocuk, biyolojik bir kurum olan ailede değil, okulda, zamanın, disiplinin, ölçünün, vazife duygusunun ne olduğunu öğrenir. Çocuk, okulda bu meziyetlere sahip olarak hayata atılırsa, iyi bir vatandaş, iyi bir iş adamı olur. Zira iyi vatandaş kanunlara uyan demektir. Kanunlara uymayan insanların başı derde girer. İş hayatında başarı da büyük ölçüde zaman, ölçü ve disipline dayanır.
Öğretmenin kendisi bu meziyetlere sahip ise, öğrencilerine de davranışlarıyla onları aşılar. Gevşek, laubali, ölçü ve disiplin tanımayan bir öğretmenin sınıfta otorite kurmasına imkan yoktur. Hakaret isteği ile dolu, birbirinden farklı mizaç ve karakterde çocuklardan oluşan sınıflarda gürültü ve patırtı olması doğaldır. Öğretmen sınıfa girince gürüldü patırtı birdenbire kesilir ve düşüncelerin gelişeceği güzel bir sükut meydana gelir. Sınıfta beyaz bir kağıt gibi güzel bir sükut olmadan düşüncelerin gelişmesine imkan yoktur.
Öğretmen vazife duygusu, ciddiyet ve disiplin ile bu güzel sükutu sağladıktan sonra konuşmaya başlar. Öğretmen sınıfa girmeden önce, öğrencilere neler öğreteceğini bilmeli, hatta onları yazmalıdır. Yazma düşüncelere çeki düzen verir. Düşüncelerine çeki düzen vermeyen öğretmen, gevezeliğe düşer, zamanı boşuna harcar. Sınıfa hazırlıksız giren öğretmenin öğrencilerine faydası olmaz. Öğrenci bunu fark eder, öğretmenini ciddiye almaz. Böyle bir sınıf cılk bir yumurtaya benzer. Bu bir bozulma alametidir. Öğretmenin vereceği dersi önceden hazırlaması onu derste okuması manasına gelmez. Derste yazılanları okumak can sıkar. Öğretmenin dersini önceden yazılı olarak hazırlaması, konuşmadan önce düşüncelerine çeki düzen vermek, konusuna hakim olmak içindir. Yoksa onları sınıfta okumak için değil. Öğretmenlik bir bakıma aktörlüktür. Siz hiç rolünü ezberlemeden başarıya ulaşmış bir aktör gördünüz mü? Öğretmenlik aktörlükten çok daha ciddi bir iştir. Zira gayesi eğlendirmek değil öğretmektir. Bazı öğretmenler eğlendirmek ile öğretimi birbirine karıştırırlar. Öğretimin neticesi imtihanlarda belli olur. Öğrencilerini eğlendiren öğretmen, imtihanda başarısız kağıtlarla karşılaşırsa, kabahati öğrencide değil, kendisinde aramalıdır. Daha önce de belirttim. Öğretmenlikte "ciddiyet" şarttır. Öğrenci sınıfta dikkatini konuya yöneltmeli, düşünmenin tadını almalıdır. (Kaplan, 1988. s,154)
Öğretmen olmanın zorluğu onurunu yaşamak ve toplumda öncü görevini üstlenmenin yanında hiçbir şey ifade etmemesi gerekir. Çünkü hayatta her işin kendine göre zor yanları vardır. Bunlardan kaynaklanan hataları düzeltmek her zaman için mümkündür. Hataların hemen farkına varmakta çok kolaydır.
Ama öğretmenlik mesleğinin kendine has zorlukları yanında başka zorlukları ve sorumlulukları da vardır. İşte bunun için bu meslek çok farklı bir statüde değerlendirilmelidir. Bu meslekte görev alacakların eğitimi de aynı şekilde düşünülmelidir. Çünkü tamamen insana hitap eden, sadece hitap etmekle kalmayıp, ona yön gösteren onu eğiten ve onun geleceğini hazırlayan görevler üstlenmiştir. Bu aynı zamanda bir milletin geleceği demektir.
Öğretmenin sınıfta yapacağı bir hatanın doğuracağı sonuçları ancak bireyin topluma karışması ile üretici duruma geçmesiyle ortaya çıkacaktır. Ya da olumlu bir davranışın yaratacağı mutlu ve huzurlu ortamı.... İnsanın eğitimi hecelerin yan yana gelmesiyle ile oluşur ki bu da bugünkü eğitim sistemlerinde temel olarak yaklaşık on beş yılı kapsamaktadır. İnsan hayatının hiçbir döneminde eğitim bitmez. Ama hayatın bir döneminde alınacak eğitim ve öğretim diğer dönemleri doğrudan etkileyeceği için çok önemlidir. Bu dönem ayrıca gençlerin sosyal, ruhsal, fiziksel ve kültürel olarak hayata hazırlandığı dönemdir.
Öğrenmesinin yanında yaşadığı aile ve toplumsal ortamlardan etkilenmesi de çok muhtemel bir gerçektir. Bu toplumsal ortamlardan en büyüğü ve planlısı okuldur. Okul çocuğun sosyal hayata ilk adımını attığı, ilk arkadaşını sevdiği, ilk eğitimini aldığı(ailesinin dışında) ilk kültürü tanıdığı yerdir. Kişiliğinin oluştuğu bu dönemde bireyin eğitimine en çok etki eden faktör de öğretmendir.
Sağlıklı düşünen, kişilikli, araştırmacı, okuyan, yargılayan, yorumlayan, kıyaslayan, seven, sayan, üretici, sorunun bir parçası değil çözümün bizzat kendisi olan, bildiği ile asla yetinmeyen, değişime ve gelişime açık, hoşgörülü, karşısındakini dinleyen, paylaşan, toplumun değer yargılarını benimseyen, ben değil biz demesini öğrenen, beşeri ilişkilerinde hiçbir ayrım yapmayan,insana insan olduğu için saygılı, kendisine ve çevresine hep güzel bakabilen bireyler yetiştirmektir öğretmenin görevi."Hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar korkunç olamaz" diyen J.W.Goethe'nin neye işaret etmek istediğini anlamak için insanlık tarihinin bir bölümünü incelemek yeterli olacaktır. İnsanoğlu bugün ulaştığı uygarlık düzeyini eğitime verdiği öneme borçludur. Savaşmadan da yaşanabileceğini, yeryüzünde herkese yetecek kadar bol toprak ve yiyecek olduğunu anlamakta gecikmesi bundan sonra da savaşarak yaşayacağı anlamına gelmediğini, bugün her alanda oluşturulan bloklardan ve onların işleyişini düzenleyen kurallar manzumelerinden anlamak ta mümkündür.
Hep birlikte daha güzel yaşanılır bir dünya oluşturmak insanın kendi elindedir. "İ.Ö 5-4. yüzyıllarda Platon, ülküleştirdiği istikrarlı ve hiyerarşik toplum yapısında yönetim görevinin eğitimde en başarılı olanlara teslim edilmesini öngörüyordu; (AnaBritannica. 1994.s,111) Yani insanoğlunun eğitimle ezel kadar geçmişi ebet kadar yakın ilişkileri olmuştur. Bunun tek bir izahı vardır, farkına vararak insanca yaşamak için eğitimin şart olduğu ve bunu gerçekleştirebilmek içinde "Öğretmen"in rolünün iyi bilinmesi gerektiğidir.
"Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir. (24.3.1923 K.Atatürk) (Atatürk Diyor ki.1980.s,77)" Cumhuriyet sonrası ve kazanılan İstiklalin ardından geleceğe yönelik belirlenen hedeflerin başında yine İstiklalin devamı için M.K.Atatürk'ün deyimiyle "irfan ordusu" na sahip olmak gerektiğidir. Bu düşüncelerin ve geleceğe yönelik çizilen bu vizyonun söylendiği şartları iyi etüt edersek, bugün gelinen noktayı tespitte ve bundan sonraki hedefleri belirlemede eminim çok faydalı olacaktır.
"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenlerden, mürebbiden mahrum bir millet, henüz bir millet namını almak istidadını kesbetmemiştir.(14 Ekim 1925)( Atatürk Diyor ki.1980.s,78)" Çünkü eğitim ekonomiyi ateşler. Topluma biçim verir. Ama bunları "ürün"ü, yani eğitimli insan yoluyla yapar. (Yeni Gerçekler.1998.s,2509)
Eğitimli insanın mimarı olan öğretmen, toplumların hayatlarındaki tüm olumlu ve olumsuz gelişmelerden sorumludur. Bu kadar çok sorumluluğu olan başka bir meslek hiçbir ülke için ve toplum için söz konusu değildir.
Bu sorumluluğu taşıyacak öğretmen sayısı ile doğru orantılı olarak tüm sorunlarımızı bir/bir yeneceğimizi, geleceğe daha bir umutla bakabileceğimizi, eğitimde kültürü oluşturacağımızı ve bilgi çağında emin adımlarla ilerleyeceğimizi biliyoruz. Yeter ki, çok ciddi ve önemli görevimizi severek yapalım. Her şey sevgi ile başlar.
"İdealist bir eğitimin amacı öğrencileri doğruyu aramaya teşvik etmektir. Doğruyu aramak ve bu doğruya göre yaşamak için insanların her şeyden önce doğruya ulaşmak istemesi ve sonra da dikkatli bir çalışmayla bu doğruya ulaşmak için çaba sarf etmesi gereklidir. İdealist eğitim kişiyi iyi, doğru ve güzele yöneltmeyi amaçlar ve aşağıdaki hedeflerle öğrencilerin doğrunun arayıcısı olmalarını ilke edinir.
1.Öğretme-öğrenme sürecinde öğrencilerin doğuştan getirdikleri yetilerinin
farkına varmaları sağlanmalıdır.
2.Sosyal bir kurum olarak okul, öğrencilere bilmeleri, paylaşmaları ve kişiliklerini belirlemeleri için kültürel mirası oluşturan değerleri öğretmelidir." (Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar. Sf. 26. G.L. Gutek, Ütopya,2.basım İstanbul)
İdealist bir eğitimin gerçekleşmesinde en önemli unsurun öğretmen olduğunu, insanın ve eğitimin tarihsel gelişimi içinde görmemiz mümkündür.